Paralel ekonomi…

, , ,

Türkiye paralel devlet diye bir kavramla tanıştı, tahribatı hala sürüyor, yaralar hala sarılıyor; gözaltılar, yargılamalar, tutuklamalar hala devam ediyor.

Paralel evren diye bir kavramla bilim kurgu filmleri sayesinde tanıştık, çoklu evrenle, paralel evren derken fantezi dünyası bambaşka bir boyuta taşındı.

Rahmetli Adnan Kahveci Maliye Bakanı olmuştu, bir akşam sohbet ediyorduk. Türkiye kredi kartı kavramı ile tanışıyordu. Zordu kredi kartı almak, tek tük alanlar da havalı havalı kullanıyordu. Rahmetli Kahveci dedi ki: “Bak Tanyel gün gelecek ekmek bile kredi kartıyla alınacak ve böylelikle her şey kayıt altına alınacak”

KDV ve vergi iadesinin mucidi de Kahveciydi.

Türkiye’nin oldum olası en önemli sorunu kayıt dışı ekonomidir. Yüzde 30’lara kadar düşmüştü kayıt dışı ekonomi. Günümüzde yüzde 70’lere çıktı.

Emlak alım satımlarında asla gerçek değer üzerinden işlem yapılmaz mesela…
Ufak tefek alım satımlarda, seyyar satıcı ticaretinde, otoparklarda, valeler, bahşişler, gündelikçiler, taşeronlar, kayıt dışı istihdam derken ciddi bir kayıt dışılık vardır. Dikkat ederseniz burada gider de gelir de kayıt dışıdır… Hal böyle olunca, geliri kayıt dışı olan kesimin kredi kartı alma şansı kalmıyor haliyle…

36 ay taksitle…

Kredi kartınızla, kayıtlı çalışan bir mağazadan bir TV mesela 50 bin TL’ye alabiliyorsunuz. Aynı TV’nin daha alt kalitesi, bazı mağazalarda senetle, 36 ay vadeli olarak (ayda 2 bin TL) aslında 70-80 bin liraya satılıyor. Bu gidişle 36 ay sonra o TV’nin güncel fiyatı belki de 100 bin TL olacak, kimse bilemiyor. Buradaki tek gelir ürünün fiyat farkından kaynaklanan gelir değil. Ticaret, bir malın X liraya alınıp Y liraya satılmasıdır. Aradaki fark brüt kardır ve bundan masrafları vergileri vs çıkartında net kar ortaya çıkar.

Aynı simidi market, kayıtlı olarak 12 liraya satıyor, seyyar satıcı da 12 liraya satıyor. Kim daha çok karlı… Yukarıdaki örneğe dönersek, bir elektronik market zinciri bir ürünü 30 bin TL’ye alıp 50 bin TL’ye satıyor. Bundan KDV, gelir vergisi gibi vergiler ödemek suretiyle karını devletle paylaşıyor. Peki son yıllarda çok yaygınlaşan senetle 36 aya varan taksitlerle (aslında para basmaktır bu) satış yapanlar nasıl yapıyor? Öncelikle 30 bin liraya aldıklarını mesela 36 bin liraya fatura ediyorlar diyelim… Biri 20 bin lira kar üzerinden vergi öderken diğeri 6 bin lira üzerinden vergi ödeyecek… Ya da faturasını mesela taksit bitiminde kestiğini var sayalım… 36 ay sonra paranın değerinin enflasyonist ortamdaki değişiminden hareketle doğacak vergi de o oranda can acıtmayacak bir vergi olacaktır.
Kuyumculuk meselesine gelince… Altın ve değerli taşlar aslında ham petrol misali emtiadır. Emtia olarak küresel pazarlarda işlem gören bu materyalden dünyanın hiçbir yerinde vergi kesilmez. Üstelik altın binlerce yıl boyunca varlığını koruyabilir, değerini kaybetmez. Dolayısıyla hükümetin itibarı, güveni arttırmak yerine baskıcı önlemlerle piyasayı sıkması ters etki yaptı, paralel evrene kaçış başladı ve ekonomi paralel bir ekonomiye, kayıt dışı ekonomiye doğru dönüşüm geçirdi.

Şimdi biz ne yaptık? Ekonomiyi sıkacağız derken iyiden iyiye kayıt dışı ekonomiye kapı açtık. Altın ithalatını sınırladık, peki Türkiye’ye neden altın geliyordu?

1. Yastık altı: Vatandaş alın yatırımı için altın talep ediyordu.
2. Komşu ülkeler: Pek çok ülke altın tedariğini Türkiye üzerinden yapıyordu.
3. Kuyumculuk sektörü: İhracatçılar birliği kayıtlarına göre 7,6 milyar dolar ihracatı birlik üyeleri yapıyordu. Ancak TÜİK verilerine göre 13,5 milyar dolar aslında bu rakam. İhracatçılar birliği verileri, mikro ihracat dediğimiz e ticaret yoluyla yurt dışına satış, turiste kredi kartıyla satış… Bu verilere nakit satış dahil değil, bavul ticareti dahil değil. Yani rahatlıkla Türkiye aslında 20 milyar Dolar seviyelerinde kuyum ihracatı yapıyor aslında diyebiliriz.
4. Devlet: Darphane, TCMB gibi devlet kurumları ve bankalar
5. Fabrikalar: Bazı endüstrilerde özellikle elektronik, sağlık, savunma sanayi gibi altın, gümüş, platin gibi değerli metaller kullanılmaktadır.

Yukarıdaki tabloya kimsenin itirazı olabileceğini sanmıyorum. Bu nedenle doğacak olan cari açık gerçek bir cari açık mıdır?

Altın değerli bir yatırım aracıdır ve yastık altında da olsa bankada da olsa, kadınların takıları olarak da olsa yatırımdır ve gün gelir ekonomiye döner. Nasıl döner? Kriz zamanlarını, depremleri bu ülke insanı evindeki altınlarla aşmadı mı? Ev alırken, otomobil alırken bu altında bozdurulmadı mı? Neden rahatsız oluyoruz ki? Altın her zaman altındır ve altını olan konuşur.

Bence ekonomi yönetimi çok daha farklı bir yol izlemeli…
Cari açığa neden olan birinci madde petrol ithalatı, yani enerji…

Hal böyleyken yüzbinlerce ve hatta belki de milyonlarca mekânda, insanlar rahat rahat sigara içebilsinler, hatta neredeyse kış günü t-shirtlerle oturabilsinler diye cayır cayır dev ısıtıcılar çalışıyor. Bakın bu dünyanın hiçbir yerinde yok… Herkes medeni bir şekilde oturup yer içer, sigara içmek isteyenler açık havaya çıkıp sigarasını içer ve geri gelip yerine oturur… Altın meselesinde bu kadar ülke ekonomisine zarar vermek yerine bu ehlikeyf grubun ülke ekonomisine maliyetini hesaplamak nasıl olur?

Ne yazık ki altın mı sigara keyfi mi sorusunu sormak zorundayız… Paralel ekonomi bizi bu noktaya getirdi.