Türkiye’de üretmek…

, , ,

Zordur üretmek, hem de çok zor… Ali Yücelen TÜGİAD Başkanı olduğu dönemde yaptığımız bir çalışmada ortalama karlılığın 4,2’den 3,9’a düştüğünü belirtip karlılığın dengelenmesini savunmuştuk.

Ekonomi krizde de olsa, refah içinde de olsa bankaların karlılığı çok fazla yüksek; Türkiye’de gerçekten vahşi bir bankacılık yapılıyor. Resmen müteahhit ve bankacılar için bir cennet Türkiye’miz, oldum olası.

Bir makroekonomidir gidiyor. Makroekonomi en basit anlatımıyla para politikası, döviz, kurlar, faiz, cari açık ile özetlense yeridir. Peki ya reel sektör? Üreten kesim; sanayici, otel sahibi, restoran, cafe ve barlar?

Bir hanımefendi yazmış; Bodrum’da yazlıkları varmış, yazları artık bir iki aylığına gidiyorlar, pazardan alıyorum, evde yemek yapıyorum; çay kahve içeceğimiz zaman da belediyenin tesisleri var; kısacası belediye bakıyor onlara… İyi de niye yazlık aldınız ki; 10 ay boş duruyor, atıl, bakımı şusu busu da masraf… Sorsan ucuz tatil yapıyorlar; yaptıkları şey tatil değil ki?

Ama yazlık sahibi olmak, ikinci, üçüncü evi almak destekleniyor. Tam tersine o kaynaklar tasarrufa, ekonomiye, üretime özendirilmeli. İhtiyaç dışı eve sahip olmak ya da yılda 1 ay gidilen yazlığa sahip olmak yastık altındaki altından farklı mı?
Ama biz gidiyoruz üretim yapanı perişan ediyoruz. Yunanistan’da kira, elektrik, personel maaşları ucuz mu? Değil… Kiralar daha uygun kabul etmek lazım. Ama gidip 4 kişi 40-50 EUR (1200-1500 TL) ödeyerek mükellef bir ziyafet çekebilirsiniz, uzo dahil… Türkiye’de sadece rakı zaten tekelde 600-700 TL. Böyle olunca vatandaş vizesini alıp gidip orada paşalar gibi tatil yapıyor.

Geldik son altın kota/ithalat kararlarına… Hükümet cari açığı azaltmak için anladığım kadarıyla reel sektörden bihaber bazı bürokratların önerileri ile altın ithalatına kota getirdi. İhracatçıya kolaylık filan diyorlar da, altın arzı kota getirildiği için daralınca ekonominin kuralları işler, arz/talep dengesi bozulduğu için talebi karşılamayan arz nedeniyle iç piyasada altın uluslararası piyasalara göre daha yüksekten işlem görür.

Kuyumcunun karı belli, gram başına 2-4 USD civarında kar eder, uluslararası piyasalardan aldığı altını, hiç üretim, personel maliyetlerine katlanmadan iç pazara verse zaten aynı karı elde ediyor. Oysa üretim daha cazip olmalı, karlı olmalı.
Ha bu kararın üstüne bir de AB ülkeleri ve STA anlaşması yapılan ülkeler dışından ithal edilen yarı ve tam mamül mücevhere ek vergi getirilince… Yani karar diyor ki İtalya, Dubai gibi ülkelerden bitmiş ürün getirirsen ek vergi yok… Türkiye’de personel maaşları, elektrik faturaları, altına erişim maliyetleri zaten patlamış, neden kuyumcu üretim yapsın ki? Gidip oralardan alıp iç pazara satsa daha karlı?
2017 gibi Dubai vergi almadığı kuyum işlemlerine yüzde 5 vergi koyunca iş yapamayacağını söyleyen firmalar İstanbul’a akın etti. Suudi Arabistan’da da benzeri bir durum oldu. Şu anda çok sayıda üretici sektörümüz için, Türkiye için üretim yapıyor.

Ancak görünen o ki herkes B planı için çalışmalara başladı. Her sektör bazında rekabet ettiğimiz ülkeler ellerini ovuşturarak bu tip kararları destekliyor. Hemen iletişim kuruluyor, gelin ülkemizde yatırım yapın sizden vergi almayacağız, AB zaten AB ülkelerinde yapılan yatırımlara yüzde 50 ve üzeri destek veriyor; kredi filan değil bildiğiniz hibe, geri almıyor.

Böyle bir ortamda makroekonomi uğruna reel sektörü feda ediyoruz. Kurlar düzeldi, faiz düştü diyelim, Türkiye üreten kesimi kaybettikten sonra ne anlamı var ki? Ne yapıp edip, restoranından oteline, kuyumcusundan, tekstilcisine, çiftçisinden esnafına kadar üreten kesime sahip çıkmalıyız. Üreten kesim zarar ederken bankaların vahşi bir bankacılık uygulayarak karlarını yüzde 700, yüzde 7.000 arttırması kabul edilemez. Türkiye reel sektör ile makroekonomik güçler arasındaki dengesini reel sektör lehine kurmak zorundadır.